9 Eylül 2008 Salı

HAFTA SONU VE SÜLEYMANİYE...





Haftasonu dışarı çıkmak kadar nereye gitmekte şu aralar bayağı bir zor oldu. malumunuz Ramazan ve gidilecek her mekan hınca hınç kalabalık.
bizde nişanlımla aksarayda buluşup sırtımızı tranvaya verdik mi gidilecek yer buluruz diye çıktık yola en sonunda kalabalıktan kaçmanın bir yolunu bulduk saldık kendimizi İstanbul üniversitesinden aşağı Haydi ileri istikamet Süleymaniye. sabah açıköğretim sınavının olduğu sokaklardaki çöp kağıt birikintilerinden belli oluyordu. yazık dedim ağaçlarıma çöp oldup gittiler.

beyazıt ve civarından uzak sessiz sakin sokaklarda yavaş yavaş yürüdük. sessizliği dinginliği dinledik yaf nekalabalıkmış ortalık... hanggi fakültelerde sınavlara gidiğimi konuştuk hemen hemen hepsinde aösınavına girmişim yahu kah da binaların tarihinden bahsede durduk.


Süleymaniyeye vardığımızda ilk işimiz yemek olayını halletmek oldu. e süleymaniyeye neden gitik tabiiki meşhur kuru fasülyesini yemek için. ünlü Ali Babada zar zor yer bulurken camiiye de gelmişken bir kolacan edelim dedik. bayağı bir tadilata alınmış. minare iç kısmı namaz için bile az bir bölüm bırakılmış.
bahçesi çok güzel ferah ama oldukça bakımsız belkide tadilatta diyemi yoksa hep mi öyle bilemiyorum. uzun zamandır gelmemiştim.



Kuru fasülyedemişken buranın kuru fasülyesi çok meşhurmuş. bir sürü küçük küçük dükkanlar var önleri alabilidğince masa ve hepsi tıklım tıklım dolu hepsinde de kuru fasülye ana yemek. ve inanmayacaksınız millet rezervasyonla geliyor. biz şükrettik yer bulduğumuza. aslında nişanlım bir kaç yıldır hadi gidelim der ama ben tabuldot yemeklerden dolayı kuru fasülyedenpek haz etmediğim için gitmezdim. ama çok şükür ev yemeklerine alışınca razı oluverdim. iyiki de olmuşum tam bana göreydi. özlü zeytinyağlı iri taneli :)


güze bir akşamdı kuru fasülyelerin yanında mumumuz eksikti ama olsun. servis ve müşteri memnuniyeti bir harikaydı. nasıl arı gibi çalıştılar şaşakaldım. cacıklarıda güzeldi. birde çömlekte yogurtları vardı ama ondan tadamadım gözüm kaldı bir dahaki gidişimde tadacağım nasip olursa.
İstanbulun bir köşesinden daha göz kırptım gökyüzüne ...
tugba

7 Eylül 2008 Pazar

sobe sobe


Sevgili Elif beni sobelemiş.. Elifcimm işte cevapların;


1- Blog yazmaya ilk defa ne zaman başladın?

Blog yazmaya ilk defa 27.08.2005 yılında başladım. Aslında benim için ilk önce bir oyalanmaydı. Sonra ise bir parçam oldu. Birçok insan tanıdım bir çok ruha misafirlik ettim bu yüzden de bağlandım gitti…


2-Blog yazılarının belli bir çizgide olmasına dikkat ediyor musun yoksa içinden geldiği gibi mi yazıyorsun?

Yazılarım o günkü ruh halime göre yazıyorum. Bazen romantik biri oluveriyorum bazen tamamiyle isyankar biri bazen de deli kız gibi dolaşan bir seyyah. Yani ne olacağım belli oluyor tamamiyle ruh hali… ne geliyorsa içimden azıcık sansür ekleyerek yazıyorum…


3- Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?

Aslında yazılarımı şu an geceleri yazıyorum bir şeylerden feragat etmem gerekmiyor. Ama bazen dolup taşmadan içimdekileri boşaltmak için hemencik geçiveriyorum bilgisayarın başına.


4- Blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya mı başladı?

Blog benim için bir uğraş değil yaşamım. bir parçam bazen günlerce kaybolduğum oluyor bu sadece blog yaşamım da değil kendi yaşamımda da yapıyorum fişimi çekiyorum ve dünya ile irtibatımı kesiyorum kafamı dinliyorum. Artan bekleyiş değil de blog kendimi ifade etme alanı diyebilirim. bu yüzden bir bekleyiş var ise beni anlar o bekleyiş:))


5- Blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?

Şu an belli bir tarihim yok yaşam gittiği yere kadar. çığlıklarımın duyurabildiğim yere kadar…


bendeeeeee…… vazgeçtim kimseyi sobelemiyorum ramazanda herkes takılsın ruh haline göre :))

3 Eylül 2008 Çarşamba

kısa kısa



kuzenlerimden sorumlu olmamdan ötürü geçen haftanın bir bölümünü evimden ayrı geçirdim. Ramazanda araya girince hazırlık , sahur, iftar derken bloguma bir türlü yazamadım.

kuzenler demişken;
eski resim albümlerine baktım kaldığım günlerden birinde. ve benim hiç görmediğim bana ait resimleri görünce pek bir değişik oldum. küçüklüğüm, bebekliğim bana benzer benzemez tavırlarım beni bazen kahkahaya vurdu bazende hüzünlü bir tebebsüm kapladı içimi.

Ramazan girince yemek davetleri araya giriyor. Bu davetlerde beni en çok tatlıları heyecanlandırıyor ama bunları yemek değil de hazırlamak beni heyecandan bitiriyor. ne yapsam da misafirlerimize güzel tatlılar ikram etsek diye daha misafirlerin M si yokken planlamaya başladım.havalar sıcak bundan ötürü hafif ama davetlere uygun tatlılar olmasına özen göstermeliyim. Bu yüzden devamlı araştırmlıyım.

Dün akşam eski şirketimdeki kızlarla toplanıp S.Ahmede oruç açmaya gittik. gene her yer düzenine göre kurulmuş. yemekler tatlılar iştah kabrtırcasına göz önündeler. biz bir çayıra oturup keif çatmayı daha uygun bulduk. iyiki de öyle yapmışız rahat rahat o maalesef fotograf makinamı evde unuttugm için belgeleyemedim...
tuğba
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...